| | Yılmaz Erdoğan | |
| | |
Yazar | Mesaj |
---|
PaRem Admin
Mesaj Sayısı : 476 Points : 998 Kayıt tarihi : 29/11/09 Yaş : 37
| Konu: Yılmaz Erdoğan Ptsi Ara. 07, 2009 2:27 pm | |
| SANA BAKMAK her şey yapılabilir bir beyaz kağıtla uçak örneğin uçurtma mesela altına konulabilir bir ayağı ötekinden kısa olduğu için sallanan bir masanın veya şiir yazılabilir süresi ötekilerden kısa bir ömür üzerine.
bir beyaz kağıda her şey yazılabilir senin dışında güzelliğine benzetme bulmak zor sen iyisi mi sana benzemeye çalışan her şeyden bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor belki tabiattadır çaresi senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin ve benim bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim anlarım bitkiden filan ama anlatamam toprağın güneşle konuşmasını sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla
sen bana ışık ver yeter bende filiz çok köklerim içimde gizlidir gelen giden açan soran bere budak yok bir şiir istersin “içinde benzetmeler olan” kusura bakma sevgilim heybemde sana benzeyecek kadar güzel bir şey yok
uzun bir yoldan gelen tedariksiz katıksız bir yolcuyum yaralı yarasız sevdalardan geçtim koynumda bir beyaz kağıt boşluğu her şeyi anlattım olan olmayan acıtan sancıtan bilsem ki sana varmak içindi bütün mola sancıları bütün stabilize arkadaşlıklar daha hızlı koşardım severadım gelirdim gözlerinin mercan maviliğine
sana bakmak suya bakmaktır sana bakmak bir mucizeyi anlamaktır
sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır aşk sorgusunda şahanem yalnız kelepçeler sanıktır ne yazsam olmuyor çünkü bilenler hatırlar hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar bahçıvanlar değil tüccarlardır sen öyle göz sen öyle toprak ve güneş ortaklığı sen teninde cennet kayganlığı iken sana şiir yazmak ahmaklıktır
bir tek söz kalır dişlerimin arasından ben sana gülüm derim gülün ömrü uzamaya başlar
verdiğim bütün sözler sende kalsın isterim ben sana gülüm derim gül sana benzediği için ölümsüz yazdığım bütün şiirler sana başlayan bir kitap için önsöz
sana bakmak bir beyaz kağıda bakmaktır her şey olmaya hazır sana bakmak suya bakmaktır gördüğün suretten utanmak sana bakmak bütün rastlantıları reddedip bir mucizeyi anlamaktır sana bakmak allah’a inanmaktır | |
| | | PaRem Admin
Mesaj Sayısı : 476 Points : 998 Kayıt tarihi : 29/11/09 Yaş : 37
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Ptsi Ara. 07, 2009 2:28 pm | |
| AŞKIMIZ Aşkımız iki gözlüklünün öpüşme çabasıydı; gözlükleri çıkarmak hiç aklımıza gelmedi.
Hiç düşündün mü belkiyi Belki, eline en yakışan takı benim elim. Belki de en belli olacak yalan, benim söylediğim... Belki sen ve belki ben...
Yoksulluk, kirden rengi tanınmayan bir beyaz tutsaklık... İnsan kendine iltica edebilir mi?
Ölü olarak ele geçiriliyor en sıcak insan sözleri.. Ve hüznüm bir kamu morgunda işe başladı. | |
| | | PaRem Admin
Mesaj Sayısı : 476 Points : 998 Kayıt tarihi : 29/11/09 Yaş : 37
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Ptsi Ara. 07, 2009 2:29 pm | |
| ÖYLE BAKMA ÇÜNKÜ Güzel bahçeli bir ilkokulun penceresinden dünyaya, hayretihasret ve biraz da bayat bayram şekeri kederiyle bakan, aklı canbaz,yanağı al, sesi çilek aroması bir çocuk oturuyor gözlerinde... | |
| | | PaRem Admin
Mesaj Sayısı : 476 Points : 998 Kayıt tarihi : 29/11/09 Yaş : 37
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Ptsi Ara. 07, 2009 2:30 pm | |
| GÜLÜŞÜN Gülüşünde bir mana var, Saklayamazsın. Sarılışında ne düşler, Ne düşükler, Sakınamazsın.
Aynı yolları, Kimsesiz mekanları, Birlikte özleme hasreti... Yalnızlığımın dert ortağı gastrit...
Gülüşünde bir mana var, Saklayamazsın.
Bütün iç savaşlarda, Rehin alındı bu yürek Kandıramazsın.
Hangi çekilişin Büyük ikramiyesi bu, En uzak sevişmelerin Yeni yetme utancı. Lakin aşk, Biraz da utanmaktır yaşamaktan, Sakınamazsın... Yeni yetmelik işine gelince: O zaten hepimizin gizli öznesi Türkçede var. Bazı dillerde yok.
Gülüşünde bir mana var, Saklayamazsın. Kime niyet kime felaket bu aşk, Anlayamazsın.
Ödümüz patlıyor acı çekmekten Oysa; Biraz da acıdır, Aşkın mayası. Kaçınamazsın.
Gülüşündeki manayı saklayamazsın. Tutunacak yerimiz yok, Resmi tutanaklarda.
Gülüşünde bin yıllık hasret var, Saklayamazsın. .......................... Bu yazık karşılaşmanın Alnımıza çakılıyor anafikri:
Aşka cesaretimiz yoksa Başka zaman görüşürüz! | |
| | | PaRem Admin
Mesaj Sayısı : 476 Points : 998 Kayıt tarihi : 29/11/09 Yaş : 37
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Ptsi Ara. 07, 2009 2:30 pm | |
| AŞK HAYATI Sevmek gibi geliyordu her şey, sevmek gibi gidiyordu kadın adının anlattığı, canın tenini yakmasıydı bir bulut evet ama aslolan bulutun suyu yağmasıydı...
"Bir insanı sevmekle başlıyordu her şey" ve boşanmak için en az iki şahit gerekiyordu | |
| | | PaRem Admin
Mesaj Sayısı : 476 Points : 998 Kayıt tarihi : 29/11/09 Yaş : 37
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Ptsi Ara. 07, 2009 2:31 pm | |
| ACI Yaşamak uğruna ölmek bu olsa gerek Sevmek uğruna acı çekmek bu olsa gerek Hayat uğruna savaşmak bu olsa gerek Peki ya senin uğruna Üzülmek niye? | |
| | | PaRem Admin
Mesaj Sayısı : 476 Points : 998 Kayıt tarihi : 29/11/09 Yaş : 37
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Ptsi Ara. 07, 2009 3:00 pm | |
| BİLDİĞİN GİBİ DEĞİL Bizi bilirsin; avuçla su içmeyi marifet biliriz, yenilmeyi bir de kendi sahamızda...
bizi bilirsin; saçımızı ıslatmayı fiyaka biliriz, limonla! tesbih yaparız, düş kırıklarından..
bizi bilirsin; ağzının içinde oturmak isteriz ve rutubetin en yakıştığı yer biliriz ağzını...
bizi bilirsin; yaşamak biliriz, vademiz dolduğunda avuçlarında gömülmeyi... | |
| | | PaRem Admin
Mesaj Sayısı : 476 Points : 998 Kayıt tarihi : 29/11/09 Yaş : 37
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Ptsi Ara. 07, 2009 3:01 pm | |
| ADIN BAHARDI Kente yalnızlık gelirdi sen uyuyunca Yüzümde mevsim değişirdi uyandığında Bilmezdin gizliden seni sevdiğimi Aşkın içimde solardı adın bahardı
Eteğini koştururdun sokağımızda Sokak sus pus olur sana bakardı Bilmezdin gizliden izlediğimi Gözlerim gözlerinden korkardı Hatırlıyorum adın Bahar’dı
Sokakta bir bayramdı durakta bekleyişin Sanki sonsuz bir ayrılıktı okula gidişin Bilmezdin her sabah seni yolcu ettiğimi Yüreğim yol boyu ardından ağlardı Hatırlıyorum adın Bahar’dı.
|
| |
| | | PaRem Admin
Mesaj Sayısı : 476 Points : 998 Kayıt tarihi : 29/11/09 Yaş : 37
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Ptsi Ara. 07, 2009 3:02 pm | |
| BU YOL NEREYE GİDER bir kuğunun boynuna dokunurken…
yol bir yere gitmez içerde düz saçlara uğrar ayak üstü bir akşamüstü her plansız ürperişin sonu hüsran ve hüsran çok sanat müziği bir kelimedir
yol bir yere gitmez o bir durma biçimidir yol yoluyla gidebilir yare yoldan çıkabilir apansız ve ömür bitebilir yoldan önce ama yol bir yere gitmez o bir durma biçimidir yaşamak hızlı bir ölme biçimidir düşünce ışıktan yavaşsa erken gidilmelidir gerdan sözcüğüne bir kuyumcuda da rastlayabilirsin bir kasapta da kalbin sızlamaz bir kuzu yüreğini vitrinde görünce o bir beslenme biçimidir ama korkarsın kurdun sevdiği havadan ayakkabı yaparsın yılandan
yol bir yere gitmez o bir durma biçimidir her garantiyi istersin hayattan oysa ölümle yaşam arası uzun malum ince bir yol bir yere gitmez o bir ölme biçimidir
iyi yolculuklar denmez bir gidene yapılamaz çünkü çok yolculuk bir seferde yolcu denmez her gidene herkes o yolun taraftarı olmayabilir hiç bir sürgün gittiği yolu sevmez mesela
yol bir yere gitmez o bir susma biçimidir soğuk bir taşıtın uğultusunda
| |
| | | PaRem Admin
Mesaj Sayısı : 476 Points : 998 Kayıt tarihi : 29/11/09 Yaş : 37
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Ptsi Ara. 07, 2009 3:02 pm | |
| BÜYÜYORUM Büyüdükçe, sentetik zamanlara kangren ayaklar bastım, izi kaldı ömrümün...
Kara çaldılar yüzüme bütün kara parçalarında elbette "afrika dahil" parça başı çalışan kiralık katildi zaman.
Gülüşüm sivas yangını, ağlarsam kızma... ölmek bile yakışıyor bazı adama..
| |
| | | PaRem Admin
Mesaj Sayısı : 476 Points : 998 Kayıt tarihi : 29/11/09 Yaş : 37
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Ptsi Ara. 07, 2009 3:03 pm | |
| SUSUŞTU YÜZÜN bir ufukta bitiyor yüzün ve başka bir gökyüzü başlıyor komşu ellerle sarmalanıyorsun yanıyorsun...
ne kadar övülsen az avazım çıktığı kadar susuyorum ismindeki sesli harfleri
mayınlı bir gülümsemeyle senin karasularında olmak üstünde ilkbahar bir entari; sanki yeniden eski bir öyküye başlamak...
yüzündeki o billur akşam kahvaltısı sürgülerken özümü, ne kadarını sustuk konuştuklarımızın?... | |
| | | PaRem Admin
Mesaj Sayısı : 476 Points : 998 Kayıt tarihi : 29/11/09 Yaş : 37
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Ptsi Ara. 07, 2009 3:04 pm | |
| HEPSİ BU Değişen ben değilim dönüşen savaş yaşlanmakla ıslanmak aynı şey:
bir yağmurun gölgesinde ihtiyarlanmak
şimdi ölüm bile yetmiyor acılarımızı tartmaya dostlar alıngan bir sahili pinekliyorlar bir merhabayı bıçaklar gibi artık selamlaşmalar
değişen ben değilim dönüşen savaş
artık zaman bile yetmiyor yaşadığımızı sanmaya
yine de ışıklar bu kenti güzelmiş gibi gösteriyor geceleri...
geceler... yani Ahmet Haşim in kafiyeleri...
seni aklıma düşüren yerçekimi değil yalancı yıldızlar öyle uzaksın ki üflesem soğuyacaksın sarılsam okyanus
bir aşka yetecek kadar ve anımsatacak kadar sebepsiz bir ölümü, acılarımız ve kafiyelerimiz var...
işte hepsi bu kadar... | |
| | | PaRem Admin
Mesaj Sayısı : 476 Points : 998 Kayıt tarihi : 29/11/09 Yaş : 37
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Ptsi Ara. 07, 2009 3:04 pm | |
| BÖYLEYMİŞ Yanarmış yürek böyle Islak bir yeşil sebebiyle Kaçarmış insan kendinden Nereye gittiğini bilmeden Ağlarmış gizlice Kurumuş toprağı ıslata ıslata Severmiş de sevilmezmiş Yalan da olsa gülermiş Sebebini bilmeden
| |
| | | PaRem Admin
Mesaj Sayısı : 476 Points : 998 Kayıt tarihi : 29/11/09 Yaş : 37
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Ptsi Ara. 07, 2009 3:06 pm | |
| YAĞDIKÇA... Yerle yeksan, ıslak saçlı, kem gözlü, Kavim göçlerinden bu yana ağlayan Ve durmadan Cep kanyağı yakıcılığında ezgiler Çalan, çaldıran, yakalatan Adı bende gizli bir kadındı İstanbul
Şehre bir yağmur yağdı Ben ağladım
Sevilirken ayrılmak mı kaldı Bizanstan Yalan dolan yoktu gözlerde sadece ses Verilen sözler birdi edilen yeminler sıfır Eşyalar alındı fotoğraflar söküldü yerlerinden Bir aşkın izlerini yok edecek yeni bir aşk sipariş edildi yeniden
Bir şehre yağmur yağdı Ben ağladım
Kim daha çok yalan söndürdü çay bardaklarında Hangisi talandı demli öpücüklerin Ve buğularda yitirilen kimin adıydı Bir aşktan diğerine kaç saate gidiliyordu Soyulur muydu kabuğu hayatın Yoksa bütün vitamini kabuğunda mıydı?
Yağmur şehre bir yağdı Ben ağladım
Ben ençok seni götürdüm giderken Aklımın nakliyesiydi asıl yoran taşıyıcıları Yardan düşmüştüm yaralarım yardan armağandı Ben sevmeyi beceremedim belki de sevilmeyi Benim sevmeye engel evcil acılarım vardı
Ben yağmur ağladım bir şehre yağdı Ben şehre ağladım bir yağmur yağdı Ben bir ağladım şehre yağmur yağdı
Ben... Yağmur... Ağladım...
| |
| | | PaRem Admin
Mesaj Sayısı : 476 Points : 998 Kayıt tarihi : 29/11/09 Yaş : 37
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Ptsi Ara. 07, 2009 3:07 pm | |
| ÖMRÜM ÖMRÜM mum yanar mum ışıldar kendileri yoktur gölgeleri oluşur ferinden korkulsa da rahmetin yenilmez toprağa can katmanın kudreti bir ömre kaç hayat sığar görülecektir.... mum aydınlar mum sınar ayrılık acısı kadar seversin ve sevmenin coşkusu kadar koyar insana aşk sözlüğünden ayrılmak
mum yaralanır mum sürer kem göz sahibini sürükler son çağındır artık fitil kokar gövdende birikir senden eriyen parçalar
mum biter mum söner dibine hayatın işte yaşadım dediğin bir mum ömrüdür
eren ve eriten kendini.... | |
| | | PaRem Admin
Mesaj Sayısı : 476 Points : 998 Kayıt tarihi : 29/11/09 Yaş : 37
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Ptsi Ara. 07, 2009 3:08 pm | |
| KAYIP YILDIZ Sonbaharın serin esen rüzgarlarında Sabahın güneşi, akşamın ayışığında Arıyorum! Kaybettim geceyi ve gündüzü
Yokluğun acıydı hançer misali Sözlerin acıydı kurşun misali Ahirette arar bulurum seni Kendimi unutur unutmam seni
| |
| | | PaRem Admin
Mesaj Sayısı : 476 Points : 998 Kayıt tarihi : 29/11/09 Yaş : 37
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Ptsi Ara. 07, 2009 3:09 pm | |
| KIZIM BERFİN İÇİN içimin gülen yüzü, hoşgeldin...
Berfinim, içimin güler yüzü, yaşanılası iklimim hoşgeldin.
(adımın çapraz yazılması kimin umrunda... denize düşen yılana öykünür biraz da...)
bir aralık sızıverdin işte ömrümüzün en gevrek zamanı... çıt diyor kırılıyoruz, öfke kadar saydamız o zamanlar ve kırılgan bıçak kadar!
kızım demeyi öğrettiğin için o tanrısal kokun ve gülüşündeki baban için
ki hala zilleri çalıp kaçmak istiyorduk yarım yamalak aşk kırıntıları tabakta bırakılmış, yazık atılacak bir sevda haritası, hatta el değmemiş delilikler istiyorduk... çocuktuk daha büyümeye direniyorduk, iş toplantılarında lolipop zamanlar düşlüyorduk
ama sızıverdin işte... bir avuç yeşil gevrek rokaydık, mayışmamıza bir limon yetecekti... biz garsonu bekliyorduk, sen çıkageldin...
hoşgeldin berfinim... kızım kızgınlığım... bilmiyorduk daha,
objektiflerin objektif olmadığını, ikimize yeter sanıyorduk ikimizin toplamı, meğer doyurmak çok zormuş içimizdeki hayvanı...
habersiz geldin, kusura bakma ortalık biraz dağınıktı... şimdi hemen toparlarız sanıyorduk, olmamıştık daha...
işin zor kızım, hem büyüyecek hem bizi büyüteceksin... baban mı var, derdin var kızım...
hoşgeldin kızım, içimin gülen yüzü, hoşgeldin...
|
| |
| | | PaRem Admin
Mesaj Sayısı : 476 Points : 998 Kayıt tarihi : 29/11/09 Yaş : 37
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Ptsi Ara. 07, 2009 3:10 pm | |
| NE GÜZEL İkimizde seni seviyoruz ne güzel Olmuş yerlerine bakıyoruz Bütün aynalarda ikimizde seni beğeniyoruz ne güzel mevsimler geçiyor üstümüzden susuz bir yolculuk tıka basa dolu mataralar arasında ikimizde seni seviyoruz ne güzel söylenmiş sözleri tekrarlamaktan ve incinmekten yine eski yaralarımızdan korkuyoruz ikimizde saklanıyoruz ne güzel gözlerimizdeki ölü çocukları besliyoruz bütün gördüklerimizle ikimizde körüz kendimize ne güzel
sakındığımız yerlerimizden korkular açıyor iyi niyetli çiçekler kılığında birbirimize hiç armağan vermiyoruz ne güzel iz bırakmak istemiyoruz tenlerimizde evlerimizde çünkü kolay tespit ediliyor acılar hemen ele veriyor bizi uğruna ihanetler verdiğimiz şarkılar silemiyoruz ne güzel yüreğimizdeki parmak izlerini ikimizde seni seviyoruz ne güzel eski sevgililerimizi okumaktan ve yazmaktan geçtik ama dilimize çeviremedik aşk yazısını okumaktan ve yazmaktan geçtik cebimizde yaralı sözcükler ne biriktirdiysek ona vurulduk entelektüel ay ışıklı akşamlarda
hiç yanmadığı için bitmeyen mumlarımız işe yaramaz şamdanlarda okumaktan ve yazmaktan geçtik ortam iyi koksun diye yaktığımız aromalı mumların hijyenik ışığında
kendimize o kadar güveniyorduk ki birbirimize ihtiyacımız yoktu oysa aşk güvensizlerin işiydi unuttuk
sakındığımız yerlerimizden ayrılıklar açıyor zehir zemberek gece kılığında ama korkmuyoruz çünkü biz zeki okumuş yazmış zeki yazanı görmüş yazmayı seçmiş okumaktan usanmış zeki kendini beğenmiş zeki hiçbir şeyi beğenmemiş deneyimli bilgili zeki
çok şey öğrenmiş öğrendiğinden fazlasını öğretmiş zeki korkusuz
ve çocuktuk...
o kadar çok ağlamıştık ki hiç ağlamayacakmış gibi yaşadık
ikimiz birlikte hiç ağlamadık ne güzel
şimdi tanıdık –ki bizim için tanıdık olmayan bir şey kalmadı hayatta- bir yol çatalında elele duruyoruz ikimizde ağlamaklı değiliz ne güzel
ikimiz de hala seni seviyoruz ne güzel | |
| | | PaRem Admin
Mesaj Sayısı : 476 Points : 998 Kayıt tarihi : 29/11/09 Yaş : 37
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Ptsi Ara. 07, 2009 3:11 pm | |
| BİR MEVSİMİN ACI GERÇEKLERİ ""Bir tek dileğim var mutlu ol yeter” sözünün bir kamyon yükü anlam taşıdığı günlerdi
Kaldırımlar toz ve kağıt topakları Ankara’nın Ankara’nın sonbahar yaprakları ayvalar sarı hüzünler olgun yaz yorgunu gövdeler serili betonlarda
Ben yanımda çok acıklı epey yol üstü sözler getirmiştim. “Sanki terk edilmiş bir viraneyim her yanım dağılmış yıkılmışım ben”
Okul önlük mevsimi ve kaplanması kitapların cumhuriyet gazetesiyle bir ön beslenme çantası kompleksi malum şu otlu peynir meselesi
Saçlarını süt mısırı örgü yapmış bir al yüz koca göz görüyorum. Sanki o tehlikeli yolun başındayım Aşk’a geliyorum! ama yanıma hep köy zılgıtlı sözler almışım arabesk kalıyorum her kent soylu aşkın karşısında “Bir kulunu çok sevdim” diyorum “O beni hiç sevmiyor” diyorum “Kalbimi ona verdim artık geri vermiyor” diyorum. | |
| | | PaRem Admin
Mesaj Sayısı : 476 Points : 998 Kayıt tarihi : 29/11/09 Yaş : 37
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Ptsi Ara. 07, 2009 3:12 pm | |
| BİR NEVİ OTUZÜÇ YAŞ ŞİİRİ Artık kısa pantolonlu çocukları Gençlik parkına götürmüyorlar Ve anneler trafik lambalarında köylü değiller o kadar Locadaki farelerden bile kemirgen Gişeci kadın nur sinemasında En sevdiğim karate filmi Tek kollu kahramanımızdı vang yu Ve ondan çok kollu doğmuştu bruce lee Ki genç yaşta kaybettik kendisini
Ulan falkonetti seni bir elime geçireceğim var ya Elektrikler kesilir zengin ve yoksul’un tam ortasında Ve’nin tam üstünde yani Hasstir dense de derinden yurttaşın Elektrik idaresindeki yurttaşa ne o yurttaş Zırpa pırta elektrik kesiliyor Diyebilesi yoktur ki
BİRTEK KOKUDUR GEÇMEYEN ZAMANLA HER DUYULDUĞUNDA BİRAZ DAHA KESKİNLEŞEN
O zaman amerikan arabaları bizim evin önünde Dolmuş eylerken caddeyi Ümit besen de film yapar niye yapmasın ki furyadır bu Ama seyretmek suça giriyor canım annem Zaten bu yumurtalı sandöviçlerle Kesin kovarlar bizi ki Korkarım her şiire konuk olacak Mahur bir otlupeynir kokusu süreyya sinemasında Mübarekler pikniğe gelmişler Hayır benim kokoş teyzem Mübarekler hakkari’ den gelmişler
Okul bitimlerinde çamsakızı ağlamalar yok artık Filiz beni unutma ki hakkari Unutulmaya müsait bir yerdir Mektup yaz yoksa çok kurak geçecek bu yaz Hep saklayacağım hatıra defterime yazdığın Yazının yanındaki kan damlayan kalbi Seni seviyorum filiz Yemin et! bak vallahi!
Yok artık bu kendini şaşırmış Kendi edasını kendisi bozan cümleler
Niyazi’nin kısalığı uzunların problemi Aynı zekanın sırasında oturuyoruz Bozkırımın çilli çocuğuyla avukat oldu sonra Kimin neresine değer bu nostaljik kırıntılar Herkesin sandık odası kendine gizemli Ama kolejli çocuklar nasıl sevişiyor Ve kızlar yine kolejli onlarda ve taş gibi Bu kız var ya insanın sevgilisi olsa Uyku tutmaz adamı Ama rüyasında başka bir lavuğa vermesin hesabı Yükseliş’in tuvaletinde kız resmen düşük yapmış Tabii fevzi de yok Hepimizin bayıla bayıla yuttuğu Kolejli çocuk yalanlarını söylesin Ona kalsa artık sevişmese de olur Bütün okulu getirip götürmüşlüğü var Düzliseliliğimize cintonik içiyoruz Paralı palavralarıyla fevzi’nin Kolejliden darbe yeme işi ilerideymiş O zaman bilmiyoruz tabii
Haluk o zaman araba sahibi Ki biz bisiklet kavgası yapmaktayız daha Ağbim mustafa’yla E tabi mobilya dükkanı beş katlı olunca Olsun yakışır kardeşime ki bazı tandır ısmarlıyor Siteler dükkana gidince Nerden baksan kolası ayranı filan Epey para tutuyor konyalı’dan et yiyorsun kolay değil
Ah pınar! diye girmeli o sokağa Ey kalçası kendinden güzel kendinden bağımsız insan O kotu giyiyorsun ya senin değil Bizim üstümüze Yapışıyor Ki levis o zaman herkeste yok Biz yerli malı dandik kotu Çamaşır suyuyla amerikanlaştırıyoruz o devir ve Bir konvers almışım elden düşme ağlaya sızlaya Babaannem hiçbir marka bilmiyor Bu pırtıkları mı aldın diyebiliyor konversim hakkında Ve bir de filiz vermiş pınar’ın annesi bak sen Ve kader ve songül ve nazire Ve şu anda adını sayamadığımız Diyarbakır mantalitesinin kız çocukları Yakantop en erotik eğlencedir bize
Ah be melike geçme burdan çekirdek çitleye çitleye Biliyorsun fena oluyor yakan topun Ateşli kısmı sen gelince Annesi kuaför ya deli ediyor melike mahallenin istediği zaman fön çekemeyen kızlarını
SENİN GİBİ GÜZELİNİ BİR DAHA GÖREMEYECEĞİMİ BİLSEM NE ARTİSTİ BE KAPINA MENTEŞE OLURUM
Biliyorum aradan yirmi yıl geçti Bilmiyorum hangi manasız adamlarla seviştin Biliyorum çok geç oldu kalkacağız bu dünyadan Ama seni seviyorum melike Bu şiire biryerde rastlarsan mutlaka beni ara
Başak dediğin dünyanın en genç orospusu Sokaktan geçen saçının arkası uzun çocuğu kesiyor Benim elimi tutarken ki orta ikide henüz Ben lise birdeyim ki saçlarımı ortadan ayırmaya Cesaretim yok daha Seni seviyorum diyor yalandan Vallahi bak diye and veriyor sahtekar Ve sahtekarlık benim küçük aşüfteme o kadar yakışıyor Ve ben kadınların sahtekarlıklarına inanmaya Öyle erken bir yaşta başlıyorum ki Biliyorum gülücüğünde tüm erkeklere yer var Başak’ın
Ama gel gör ki ben o zaman Böyle entelektüel bakmıyorum hadiseye Tabii diyorum oğlu sende Bu burun olduğu müddetçe Ve skoda bacak durumun düzelmedikçe ki Herşeyin ameliyatı var bunun yok Hiçbir kızı tümüyle çıplak göremeyeceksin Peki saçlarımı ortadan ayırsam? Gitmez olum manyaklaşma senin kafan üçgen O vakit doğumgünü partisi yapmaktır tek çare ki Bu sene benim üçüncü doğuşum olacak bu Ota boka parti veriyoruz dans ederken ilhan Bir bacağını sabit tutacaksın akabinde tak Bacağın kızın iki bacağı arasına sızıyor iyi mi Önce müzük eye of the tiger yeni çıkmış Ve bittabii sade kola içiliyor o zaman kızlarla Ortamda içki varsa zaten büyük hadise Daha kabız zamanlarımız o zaman, o da şundan Hani pederden gizli tuvalette sigara içmeler sırasında E malum tuvaleti frost oluyor Sigara zayi olmasın sebebi o soğukta Uzayan tuvalet seansları kabız etti netice Peki hep mi tuvalet ihtiyacı İclal yengenin yemekli gecelerinde Az ye hayvan gören de Seni evde aç bırakıyoruz zanneder Ama bu börek değil be kardeşim başka bir şey Ecevit diyor naif amcam bu işi götürür kadrosu var Demirel’in yok mu Koskoca demokrat parti tecrübesi var Ecevit erbakan’la işe girerse sonu olur bence Ben onu demiyorum kardeşim diyor necdet amcam ki O ağbeysine kardeşim dediğine göre kesin hır çıkacak
Allahım ne çok aktif siyaset bu Pasif insanların hayatında Kaç hükümet düşürdü kaç devrim yaptılar Tavuk etli rakı sofralarında küçüklüğümün Bu kadar sever misin memleketi? Al! Şımardı işte! Hadi gel dee hala mı demirel geyiğine girme O zaman demirel başbakan olarak var ve Spor yaptığına dair hiçbir emare yok
Yok artık o rakı sofralarındaki Umutlu umutsuzluk Hep parayı buldun bulamadın muhabbeti şimdiki
Sülün abla senin kıymetini o astsubay bilmez Perdenin aralığında görmedi ki seni Evlendiniz sen de lök diye soyundun Kostüm zorlama ışık berbat Hiçbirşey sahiden olmuyor Ama bizim filmimiz öylemiydi seninle Yatardık sotaya pencerenin önüne Ürpertir soğuk gece şehvet neyse işte Senin odanın ışığı yanar Nasıl çapkın yüzlük bir ampul İlk gülme efekti belirir gecede Hemen susturulur kıkırdayan bizzat gece tarafından Bir an kaybolur odanın kırsalında Oyalanırsın on saniye kadar Derken bir dönersin ki bizim perde aralığına Allahım sutyen katına! Ve sülün bir beyaz sutyendir ergenlik çağımın adı Hani senin assubayın görmediği bile Hani o gerdek karanlığında alelacele çıkarıp Yastığın altına tıkıştırdığın Ben sende kadın meselesini sevdim biliyor musun Şimdi bırak bu ayakları diyeceksin Ama samimi söylüyorum Senden öğrendim tenimde kadın ne iş yaparmış Eyvah dedim ben şimdi hep bundan isterim Eteği de mi çıkardın Yok canım bu kadarına dayanmaz Uzayan sokağın abazanları İşte düşleri de gerçeği de öldürecek kadar soluk Ve bir son yazısı kadar sevimsiz gecelik Örttü meselenin üstünü. Yani demem o ki sülün ablam Biz bilirdik kıymetini Assubaya verdiler o başka
Bir fiyakayla geldiler seni istemeye O zaman sıteyşın reno yeni çıkmış Bagaj kısmında çocuk taşımak marifet o zaman İşte besili papyonlu bir yeğeni oraya çıkarmışlar Sen de bizim arabanın kafa sallayan köpeği ol misali
Gittin netice Sıteyşın bir kederle Bir daha ne senin kıymetin bilinir Ne de biz yatabiliriz herhangibir kimseyle Senin beyaz sutyenin olmadan...
Yok artık kaldırımlarda çekirdek çitleyip Ayıp şeyler konuşan mahalle çocukları Teknoloji diyorlar bilgisayar internet şu bu Eğer geçmemişsen İnteraktif bir kahve muhabbetinin eleğinden Senden bibok olmaz açık söyleyeyim Yalanı yüzde görmek gözde tanımak dolanı Diye bir şey vardı ki çetleşmelerde bulunmaz Yok artı subayevlerinin Salkım tadında dizilmiş bahçelerinden Gül çalan varoş romantikleri Kurutup karşılıksız aşklarına vandallayan Çağla çalmaya gider mi insan babasıyla Tam dallas’ın oynadığı saatte ki o saatte Apartmanı götürsen kimsenin ruhu duymuyor Eee kolay mı olum lusi’ye rey amcası kaymış Gerçi o sıra amcası olduğunu bilmiyormuş Ama olsun netice değişmez Islak çağlalar cepleri nemlendiriyor ya Nasıl bahar oluyor anlatamam Veya kırmızıyla daha dün tanışmış bir kiraz tanesinin Ki cennetin afişi bir gün yapılacaksa Mutlaka bu kiraz tanesi de bulunmalıdır Ağza getirdiği bayram sabahı ekşiliği Ben seni denedim demiştin ya yeter mi sana Hala utanırım hatırladıkça Hani kendi kirazlarım dururken Senden istemiştim de hani....neyse utandım yine.
Yok artık golf sahası ki Kalın duvar dikenli tel ardından izliyoruz Elin amerikalısının bizim mahalledeki golf maçını Tam yirmi yıl golf sahasının kıyısında oturdu ama Golfün nasıl oynandığını hala bilmez mahalleli Bazan aralardan kaçak sızmalar yapardık Hani gelincik toplama hesabına
VE ANCAK BENİM ÜLKEMDE KOVALAR ÇOCUKLARI BEKÇİLER ÇİÇEK TOPLUYORLAR DİYE...
hele bir de golf topu bulduk mu tamamdır lan oğlum bu topla ne oynuyor bu kerizler
sonra kaldırdılar dikenli telleri açıldı halkımın parkı halkıma ama bir daha asla gelincik bitmedi orada bu da kıssamızın acıklı hissesi bizde faiz yok hata payı veriyoruz...
ve sevmeyi ne çok severdik kızları, memleketi ve faşistlerden ne çok nefret ederdik faşist dediğin de kurtlu murtlu elmanın öbür yarısı işte daha sümüğümüz pantolonumuzda kurumamış elimizde leo huberman sosyalizmin alfabesi çeviriyoruz geleni geçeni hoop nereden geliyorsun bilader sağcı mısın solcu mu ben hiçbirşeye karışmıyorum ağbi yıkın bu ipneyi ot bu!
romantik şiddet diye bir şey vardı yok artık şiddet öküzleme bir şiddet işte
HERKES KATİL OLDU SONUNDA OYSA BİR ARA BAZILARI KAHRAMANDI.
Kim sallar bu kağıt yokluğunda Çok bölümü tuvalet kağıdına yazılmış şeyleri Çünkü akasyalar da yok artık Nasıl açardı bir orospunun Orasını burasını açması gibi Bahardan önce gelip baharı çekiştirir gibi
Akasyalar Yazlık sinemasında ömrümün Afişi olmalıdır çocukluk bölümünün Zaten iyi insan bir sevdiği artisti unutmaz Bir de akasyaları Eğer ki çocukluğuna açmışsa Yenir de o biliyorsun Ondan sonra ne zaman bir kız elini tutsa Hatırlarsın tadını
Neyse geç oldu ağbiyciğim Şimdilik bırakalım İstersen bırakma kağıt bitti zaten Ama ömür bu hep yazmaya sebep Nasılsa devam edeceğiz Yazmaya. Yaşamaya. | |
| | | Duygu Yüzbasi
Mesaj Sayısı : 99 Points : 136 Kayıt tarihi : 01/12/09 Nerden : Yedi Tepeli Şehirden;)
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Ptsi Ara. 07, 2009 3:12 pm | |
| HOŞÇAKAL ANLATICI
kolları kesiliyor takatten alt kattan sesler ve penceresinde kız çocuğu bir fesleğen kokusu inadından olacak evcil daralmaların kuş yüreğinin içinde bir kafes besler nefes almadan sadece vererek koşar boylu boyunca yaşamanın içine zira soyulunca anlaşılıyor asıl portakalın mucizesi hoşçakal tabiat sağol hatırlattığın için hoşçakal bilim elimde binlerce cevapsız kalmış ahize yüze kapatılmış yüzlerce telefon hoşçakal anlatıcı yerini bulamadım anavatanımın sesinin haritasında anlattığını anlayamadım beni affet doğduğum yer biraz sapa bilirsin iki kere hoşçakal der bütün romantikler hoşçakal anlatıcı hoşçakal! | |
| | | PaRem Admin
Mesaj Sayısı : 476 Points : 998 Kayıt tarihi : 29/11/09 Yaş : 37
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Ptsi Ara. 07, 2009 3:13 pm | |
| ALKOL İKİNDİSİ Biz ne zaman içsek, Köfte geç gelir Ve oturur muhabbetin terkisine Çıplak bir efkar sözcüğü
Biz ne zaman içsek, Sabah akar meycinin cebine Günde kaç kez öpüşür ki akrep ile yelkovan Biz ne zaman içsek, İç değilizdir aslında. Dışımızda bronz bir akşam sözcüğü, Çırıl bir efkar sözcüğü Delikanlı kıvamında sevda değilse de Tabansız sevişmelerdeki el değmemiş pişmanlık Biz ne zaman içsek, iç değilizdir aslında.
Bu alkol ikindisi şiirle Şimdi burda açılsaydın Adımın baş harfi gibi Belki ağustos kokardı ağustos Sen, Fikrini ipotek etmiş kiralık sevdalara Senine boyuna sevilmiş sen Yalanı sevdasından büyük sen Bir bil-sen.
Biz ne zaman içsek seni düşünüyoruz Genzimizde göl gözyaşları Biz ne zaman içsek, İç değilizdir aslında.
Dışımızda bronz bir İzmir akşamı... | |
| | | PaRem Admin
Mesaj Sayısı : 476 Points : 998 Kayıt tarihi : 29/11/09 Yaş : 37
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Ptsi Ara. 07, 2009 3:13 pm | |
| CEMRE gözüme ilişti gözün içimde infilak saati! yasak baktın nikotin sıcaklığıma, bir sigara daha yaklaşıyor bahar... ellerin yanında değil, gemiler kalkıyor avuçlarından bütün limanlara bir telaş, yaklaşıyor bahar... deniz altında bir zindan düşü, ayıp sarılmalar, lanetli öpücükler bilinmez bir nemrut esrarı arkadaş dağlar gibi korkusuz korkular... kekikler yeşeriyor yaklaşıyor bahar bir deliliğin eşiğinde amansız mekansız sofrasız yani aç, ilaçsız ve hiçbir şiirin eskitemediği gözlerin, gözlerimin önünde el pençe divan... bahar damarı çatladı toprağın bir nefes daha yaklaşıyor bahar.! | |
| | | PaRem Admin
Mesaj Sayısı : 476 Points : 998 Kayıt tarihi : 29/11/09 Yaş : 37
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Ptsi Ara. 07, 2009 3:14 pm | |
| HOŞÇAKAL ANLATICI kolları kesiliyor takatten alt kattan sesler ve penceresinde kız çocuğu bir fesleğen kokusu inadından olacak evcil daralmaların kuş yüreğinin içinde bir kafes besler nefes almadan sadece vererek koşar boylu boyunca yaşamanın içine zira soyulunca anlaşılıyor asıl portakalın mucizesi hoşçakal tabiat sağol hatırlattığın için hoşçakal bilim elimde binlerce cevapsız kalmış ahize yüze kapatılmış yüzlerce telefon hoşçakal anlatıcı yerini bulamadım anavatanımın sesinin haritasında anlattığını anlayamadım beni affet doğduğum yer biraz sapa bilirsin iki kere hoşçakal der bütün romantikler hoşçakal anlatıcı hoşçakal! | |
| | | PaRem Admin
Mesaj Sayısı : 476 Points : 998 Kayıt tarihi : 29/11/09 Yaş : 37
| Konu: Geri: Yılmaz Erdoğan Ptsi Ara. 07, 2009 3:15 pm | |
| MEVSİMLİK ŞARKI Kanıyor takvimden gamsız ağaçsız evlatlarını döver gibi seven bir sonbahar güvertesinde adresini şaşırmış kayıp bir nisan yağmuru
ömrümün sol anahtarısın hazan makamının kapısını açan ne nisanlar gördüm ben ilkbahardan kaçarken bir mızrapa tutunan
ne bileyim ben böyle bir şeydir herhalde bir mevsimin şarkısı ya da mevsimlik bir vivaldi sancısı...
ekim kasım işlerini öğrenirken bir keman ağlamayı bir de, şarkıya söz yürür, yeşile aldanır suyun kudreti ve sen hiçbir zaman sol anahtarı yaptıracak bir çilingir bulamazsın bana kalırsa sen, ömrümün sonuna kadar, o şarkının kapısında kalacaksın! | |
| | | | Yılmaz Erdoğan | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |